7 Nisan 2020 Salı

Aylaklık Devrimi

COVID-19 salgını sebebiyle bazı meslek grupları hiç bir şey yokmuş gibi işlerine gidip gelmeye devam ederken, "beyaz yakalı" olarak tanımlanan çalışanlar evlerinde karantinada. Beyaz yakalıların çoğu için yabancı olan "home office" düzeni, mevcut çalışma şekli haline gelmiş durumda. Şu ana kadar "freelance" olarak çalışan yazılımcı, görsel tasarımcı gibi bazı meslek grupları zaten bu kavrama aşinaydı. Peki şu anki mecburi "home office" veya evden çalışma düzeni salgından sonra neleri değiştirebilir?



Üniversitede çoğunlukla Z kuşağından öğrencilerimle zaman zaman yaptığım konuşmalarda, birçoğu stajları sırasında gördükleri ve çalışma hayatına başlayınca uymak durumunda kalacakları mesai kavramının saçmalığından yakınırlar. Kendim de iki sene civarı evden çalışmış biri olarak bu konuda onlara hak veriyorum. İşe gidip gelirken her gün yollarda helak olmaya gerek yok gibi geliyor. Benzer şekilde, bilim insanı ve fütürist Martin Rees de verdiği röportajda salgın sonrası alacağımız derslerden birinin "Kent çalışanlarının her gün evle iş arasında mekik dokuyarak 'bir-iki keyifsiz saat' geçirmesinin gerekli olmadığını öğrenmemiz" olacağını söylüyor. Ofislerde çalışan beyaz yakalıların çok büyük çoğunluğunun yaptığı işler, telefon, internet ve bilgisayarın olduğu bir ortamda yapılabilir. Hâl böyle olunca ne diye ofislere gidip gelmek için büyük şehirlerde günde 2-3 saat zaman harcıyoruz? Şu anda görülüyor ki, ofislerde yapılan işler, pekâlâ evden de yapılabiliyor. Ancak, bu işin hem yöneticiler/işverenler açısından hem de çalışanlar açısından sakıncaları var.

Öncelikle evden çalışma düzenine geçebilmek için nitelikli yöneticilere ihtiyaç var. Hem kamuda hem de özel sektörde yöneticilerin çoğunluğu çalışan kişinin performansını iş yerinde kaldığı zaman üzerinden değerlendirme eğiliminde. Örneğin, bütün gün bilgisayarının başında oturup Youtube videosu izleyerek çalışıyor görüntüsü veren bir çalışan, işini yarım günde halledip kalan zamanında da iş yerinin mutfağında/kantininde vakit geçiren birine göre yöneticisinin gözüne daha çok girebiliyor. Bu durumda eskilerin sorgulamadıklarını sorgulayan yeni nesil, "Biz burada zaman öldürdüğümüz için mi para kazanıyoruz?" diye homurdanmaya başlıyor. Burada genellikle sorun, yöneticilerin altında çalışan insanların hangi işi ne kadar zamanda yapacaklarını bilmemesi, bu yüzden de ofisinde uslu durduğu kadar çalışanına değer atfetmesidir. Evden çalışma düzenine geçildiğinde, performans yönetiminin yapılan işler üzerinden yapılması gerekeceğinden yöneticilerin nitelikli olması zorunlu.

Çalışan tarafında ise evdeyken çalışma motivasyonu eksikliği, verimliliği düşüren bir sorun olabilir. Bu motivasyonu azaltan şeyler, evdeki fiziksel ortamın çalışmak için uygun olmamasının yanı sıra, evde birden fazla insanın yaşaması durumunda yalıtım problemi olabilir. Bunlardan daha önemlisi ise evden çalışmanın, çalışanların kendi aralarında ve yöneticileriyle olan iletişim problemlerine sebep olabilecek olması. Her ne kadar internet üzerinden sesli ve görüntülü konuşabilsek de fiziksel olarak aynı ortamda bulunmanın samimiyetini yakalamak mümkün değil. 

Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, salgın sonrasında beyaz yakalıların daha çok evden çalışma talep edebileceğini düşünüyorum, çünkü artık herkes bunun mümkün olduğunu uygulayarak gördü. Elbette bu topyekûn bir evden çalışma düzenine geçiş olmayacak. Ancak, çalışanların da daha çok talep etmesiyle melez bir çalışma düzenine geçilebilir. Çalışanların haftanın bazı günlerinde evden çalışması sağlanarak hem verimliliği arttırmak hem de çalışan motivasyonunu arttırmak mümkün olabilir. Bunun yanında, çalışanların çalışma saatlerini daha esnek bir şekilde ayarlaması da mümkün olmuş olur. Böylece yolda ve ofiste boşa geçirilen zamanı, kişinin "aylaklık" için değerlendirmesi mümkün olur. Bertrand Russell'ın "Aylaklığa Övgü"sünde belirttiği gibi bu aylaklık durumu da, pasif faaliyetlerden ziyade (üzerinde düşünmeden dizi/film izlemek gibi) insanları daha mutlu olabileceği aktif ve faydalı işler yapmaya yönlendirebilecektir. Salgın sonrası bir "Aylaklık Devrimi" olur mu? Göreceğiz...

Bonus: Böyle yöneticilerin tarihe karışması dileğiyle "İdrar Bekçisi Yönetici" :)