27 Mart 2014 Perşembe

ROBOTLAR YÖNETSİN BİZİ!


İnsan, varolduğundan beri veya topluluklar halinde yaşamaya başladığından beri içinden birilerini yönetici yapmış ve onun güdümünde yaşamıştır. Bu durum, 50 kişilik koloni için de geçerli 100 milyonluk ülke için de. Birileri yönetecek, birileri de yönetilecek. MFÖ'nün dediği gibi "Mecburen!"

Küçük topluluklar halindeyken yöneticiyi seçmek daha kolaydı. İsteyenler öne çıkıyor ve artık o dönemin seçilme yöntemi neyse ona göre yarışıyorlardı. Şimdi yine birileri tarafından yönetilmemiz lazım ki bu kadar kalabalık bir toplum devlet mekanizmasını işletebilsin. Ancak bu kadar kalabalık olunca işler daha da zorlaşıyor. İnsan karakteri işin içine girdiği için karmakarışık, saçmasapan bir hale dönüşüyor seçme işi. Günümüz Türkiye'sine uyarlarsak CHP'si, AKP'si, MHP'si! İktidarın en büyük adayları! İçindeki insanları tanımıyoruz bile. İçlerindeki büyük çoğunluk daha güçlü olabilmek, daha fazla para kazanmak ve daha iyi bir statüye sahip olmak için bu partilerin içindeler. Zannetmeyelim ki diğer partiler iktidara gelince yolsuzluklar olmayacak. Yine olacak ancak halkın denetlemesi muhalefete bağlı. Muhalefet ne kadar güçlüyse o kadar kontrol altındadır iktidar. Tabi muhalefet de halk için idealist duygularla yapmaz bu işi. Bir gün kendisinin de iktidar olması için yapar. Yapar ki halka daha şirin görünsün. Bu kadar kalabalık bir toplumda yaşarken ve insanların bin yıllar boyunca değişmeyen içgüdüleri karakterlerine yansımışken birilerine tam yetki vermemeliyiz. Verirsek işte sonucu AKP gibi olur! Hitler gibi olur! Veya az önce haberlerde duyduğum Kuzey Kore'deki gibi olur (Kuzey Kore lideri ülkedeki tüm erkeklerin saç traşının kendisi gibi olmasını zorunlu kılmış da:)!

Yani yapmamız gereken her zaman için düşüncemizi yansıtmasa da muhalefeti güçlü tutmaktır. Hoş onda bile bazen aldanıyoruz. Öyle numaralar yapıyorlar ki kuzu kuzu istedikleri yoldan gidiyoruz farkında olmadan! İnsan karakteri böyle rekabetçi, fitne fesat dolu olduğu sürece insanların yönetmesi bile çözüm gibi gelmiyor bazen! En güzeli robotlar yönetsin bizi!

17 Mart 2014 Pazartesi

İKTİDAR

    Halk duygularıyla hareket eder; yöneticiler ise mantıklarıyla. Yönetici için sadece güç sahibi olmaktır önemli olan. Yoksa bizim bakış açımızla düşündüğümüz gibi "Benim ideolijim bu ve buna göre hareket etmeliyim" gibi bir düşünce yoktur yöneticinin kafasında. Daha birkaç gün önce iktidar partisinin İzmir Belediye Başkanı adayı "Hem muhalifim hem Atatürkçüyüm" demişti. O bir şekilde başa gelsin de.. Gerisi önemli değil. İzmir komünist olsa "Karl Marx hayranıyım" diye demeç verirler. Bu yüzdendir zaten sağ partidekilerin bazılarının dinden haberinin olmaması veya sol partidekilerin ise emeğin öneminden.

   İktidar olmak ve iktidarda kalmaktır önemli olan. Bunun için sorun çıkartan kısmı söküp bölünmeyi bile göze alır iktidar sahipleri. Herkesten destek alamayacağı belliyse ne diye kendi tabanından olmayana yaranmaya çalışsın ki? Daha da kışkırtır ve inceldiği yerden kopartır. İnce ince işler beyinlere: Alevi mi sünni mi? Laik mi müslüman mı? Muhafazakar mı muhalif mi? Solcu mu sağcı mı?

    Halk için önemli olan her zaman için muhalefeti güçlü tutmaktır. Halkın tamamı veya ezici çoğunluğu bir parti veya görüşe destek verirse bunun sonucunun faşizm ve totaliter rejimler olduğu tarih boyunca görülmüştür. Eğer iktidarlar gücü tamamen elinde hissederse yapabileceklerinin sınırı yoktur. Bu yüzden halk hiçbir zaman kendi görüşüne paralel olsa da körü körüne iktidara bağlanıp inanmamalı ve sorgulamalıdır. Bir ülkede muhalefet ne kadar güçlü olursa demokrasi de o kadar sağlam olur. Ama bu kadar kalabalık ve bu kadar okumayan bir millet olduğumuz sürece birileri hep ezecek ve birileri de ezilecektir. İnsan doğasının gereği budur. Yoksa teoride mükemmel olan ancak gerçek hayatta monarşiden farkı kalmayan sosyalizm ve komünizm gibi rejimleri tüm dünya başarıyla uygulayabilirdi. 

ÖLÜM



   Öyle zamanlarda gelir ki ölüm..Tam da hayatın derinliklerinde kafamızı kaldırmadan debelenmekteyizdir. Haber gelir ve kafamıza "BAAM!" diye vurur. Sonra birden sessizlik.. Hiç bir şey yapamazsın ağlamak dışında. Bu da ne kadar sulu göz olduğuna bağlıdır. Ama ağlamak en iyisidir. Artık gözyaşın da kalmayınca düşünmeye ve idrak etmeye başlarsın. En acısı da bundan sonrasıdır. Kabullenmezsen ölümü yaşayamayacaksındır çünkü. Eski koşuşturmana geri dönemeyeceksindir. Bu yüzden kabul edersin ve sonra normal bir şeymiş gibi bahsetmeye başlarsın. Aslında öyledir ama anlamak istemezsin acın dinmeden. Yine de gidene değil ama kalana zor gelir ölüm.

   Bugün aslında bildiğimiz ama kabullenemediğimiz bir ölüm gerçekleşti. Küçük bir çocuğun masum hikayesi tam da hayat yeni başlamışken, polis tarafından sona erdirildi. 269 gün direndi ama olmadı. Olamazdı da zaten çünkü kötüler kazanırdı bu dünyada hep. Ekmek almak için sokağa çıktı ve bir daha dönemedi evine..


   Ölümün götürdüklerini en fazla ailesi yaşayacak elbette. Ama halk olarak bizler de bir daha Berkin'ler ölmesin diye elimizden geleni yapmalıyız. Yapmazsak eğer, bu kara düzen masumları yutar tek tek hem de hiç acımadan.