17 Mayıs 2014 Cumartesi

Kapitalizmin Çöktüğü Yer : SOMA

Resmi rakamlara göre yaklaşık 300, resmi olmayan rakamlara göre ise çok daha fazla insanı kaybettik Soma'da. Hani şu ilkokulda kömür çıkartılan başlıca yerlerden olan Manisa ilçesi. Bu olay, kaza veya kader mi? Tabi ki hayır. İhmaller zincirinin son halkası.. Buz dağının görünen yüzü..Neoliberal kapitalist sistemin tıkandığı nokta...

Gelişmiş ülkelerde böyle olaylar olduğunda ne kadar iyi niyetli olursa olsun, ne kadar olumlu şeyler de yapsa devleti temsil eden en üst makamdaki sorumlu kişiler istifa ederler. Türkiye gibi bir ülkede ise sorumlular halkıyla dalga geçerek, kader, takdir-i ilahi gibi şeylere sığınıp dalgalarına bakmaya devam ederler. Halk üzerinde yandaş medyasıyla birlikte algı operasyonları yaparak topu başkalarına atarlar. Bizde ise halkın acısının olduğunu unutarak yarın yine kendine oy verecek insanlara sinirlenip bizzat şamarı çarparlar. Başbakanımız için ayrı bir parantez açmak lazım. Halkın gözünün içine baka baka dalga geçmek, muhalefet bas bas bağırdığında (kedi olalı bir fare tutmuşlar ama iktidar görmemiş) kendileri prim yapamayacağı için söylenenleri görmezden gelmek, tepki gösteren halka tokat atmak ve daha sonra da sorumlulara kol kanat gererek kimseyi yedirtmemek. Şunları demokrasi lafının geçtiği bir ülkede söyleseniz herhalde halk isyanı çıkabilirdi. En azından iki bakanın istifasını isteyerek yüreklere su serpmesi beklenen başbakan hiç bir şey yokmuş gibi yönetmeye devam etti. 

İktidarı ve belki de şirketleri sorgularken aslında sorunun kökeninin sistemin yamukluğu olduğu gün gibi ortada. Devlet zarar ediyor diye madenler özel sektöre devredilirse, uygun mevzuat oluşturulmazsa, bağımsız bir şekilde denetlenmezse, sendikalar işçi-işveren arasındaki dilsiz koordinatörler haline getirilirse; kısacası patronları ürkütmeden para kazanmaya çalışılırsa zaten "emek" kavramı yok sayılıyor demektir. Artık şunu anlamamız lazım: Gerçek demokrasi ancak hakkını arayabilen bir toplum olmaktan geçer. Bunun için de her alanda mutlaka örgütlenme ve sendikalaşma olması gereklidir. Devlet sendikaları koruyan, denetlemenin bağımsız olmasını sağlayan yasalar çıkartmalıdır. Herkese bu vatan topraklarında kazanılan ekmeği eşit bölüştürmeye çalışmalıdır. Ancak o zaman insanlar hakkını aradıkça yöneticiler halkını "böcek" gibi göremeyecek ve gerçek demokrasiden bahsedilmeye başlanacaktır. Yoksa daha çok Soma faciası yaşarız ve hakkını alamayacağını bilse de aç kalmamak için o cehennem çukuruna girmeyi göze alan insanları arkalarından izleriz.

6 Mayıs 2014 Salı

Yeşermeyi Bekleyen Tohumlar

Arada bir kendimize ıssızlığı sağladığımız anlarda nefes alarak, az ışık gelen derin okyanus sularının derinlerinde yüzmek gibi geçiyor hayatımız. Ve bu hayatta, farkında olmadığımız koşuşturmanın içerisinde, bizi ensemizden tutup yüzeye çıkartan Mustafa Kemal ve Deniz Gezmiş gibi insanlar var. Kendimize gelip içimizi umutla doldurmamızı sağlayan insanlar.

Ömrümüzün, üzerinde yaşadığımız dünya ile  karşılaştırıldığında, sabun köpüğünün ömrü kadar olduğunu unutarak bitmek bilmeyen bir koşuşturma ve yarış içerisindeyiz. Öyle bir yarış ki düzenin dayattıklarını yapmaya çalışırken yaşamımızı tüketebiliyoruz. İşte hayatın daha hızlı akmaya başladığı, teknoloji ve sanayinin geliştiği ve daha da kalabalıklaştığımız bir yüzyılda 68 kuşağı çıktı ortaya. Amaçları daha yaşanabilir bir dünya yaratmaktı ve bunun için en uygun düzenin sosyalizm olduğunu düşünüyorlardı. O kadar masum ve haklıydı ki hareketleri, halkların ölü toprağını kaldırmalarından korktu iktidarlar. Aynı zamanda örgütlüydüler çünkü heyecanlıydılar. Dünyayı değiştirebileceklerine, herkesin eşit şartlarda yaşayabileceği bir düzenin kurulabileceğine inanıyorlardı. Doğudan batıya olan göçün simgesi olan İstanbul'a boğaz köprüsü yapılmasını reddedip Zap Suyu'na köprü yaptılar. Zaten bu olay da 68 kuşağı hareketinin en büyük anıtıdır. 

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan... Bazılarımızın bildiği, bazılarımızın hiç duymadığı gençken asılan üç fidan...Yola çıkarken ölebileceklerini biliyorlardı. Ancak amaçları devrim ateşinin gelecek nesillerde sönmemesini sağlamak,onlara örnek olmak ve istendiğinde değişimin olabileceğini göstermekti. Bu davada beklendiği gibi iktidar bir şekilde canlarını aldı fakat bu ateşin tohumları tüm vatan toprağına serpildi. Cahillikten beslenen iktidarlara karşı eğitimli ve bilinçli bir toplum ile adil bir düzenin sağlanabileceğinin kanıtı olarak içimizdeler. Bu tohumları yeşertmek ise bizim elimizde!